1 Temmuz itibarıyla başlamak üzere, sokağa çıkma kısıtlamalarını tümüyle kaldırıyoruz
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, “1 Temmuz itibarıyla başlamak üzere, sokağa çıkma kısıtlamalarını tümüyle kaldırıyoruz. Müzikle ilgili sınırlamayı da daha ileri bir saat olan 24.00’e çekiyoruz. Şehirler arası seyahat kısıtlamaları ile şehir içi toplu taşıma araçlarındaki sınırlamalar sona eriyor. Kamu kurum ve kuruluşlarında normal mesai düzenine geçiliyor” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.
Toplantıda ele alınan konulara dair açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Aziz milletim, değerli basın mensupları; sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyorum.
NATO Zirvesiyle başlayan, Azerbaycan’da Bakü ve Şuşa’daki temaslarımızla devam eden, Antalya’daki iki ayrı uluslararası toplantı ve diğer çalışmalarla nihayetlenen yoğun bir haftayı geride bıraktık. Bugünkü Kabine Toplantımızda hem bu programları, hem de gündemimizdeki diğer hususları enine-boyuna değerlendirdik.
“TÜRKİYE, NATO’YA KARŞI SORUMLULUKLARINI BUGÜNE KADAR EKSİKSİZ YERİNE GETİRMİŞTİR”
Türkiye, İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan NATO’ya 12 kurucu devletin hemen ardından 13. üye olarak 1952 yılında katılmıştır. Ülkemiz karşı karşıya bulunduğu tehditlerle mücadele için NATO üyesi olurken, aynı zamanda demokrasiden ekonomiye uzanan geniş bir alanda da yeni bir tercihte bulunmuştur. NATO içinde Amerika’dan sonraki en büyük ikinci orduya ve en kritik stratejik konuma sahip olan Türkiye, ittifaka karşı sorumluluklarını bugüne kadar eksiksiz yerine getirmiştir.
Dünya soğuk savaş sonrası bölgesel krizler, terör, yakın dönemde de salgın gibi kritik sınamalarla yüzleşirken, NATO’nun üzerine inşa edildiği ittifak ve dayanışma ruhunun önemi bir kez daha görülmüştür. Yakın bölgemizde son 10 yılda yaşanan hadiseler karşısında NATO’nun güvenilir şemsiye konumunu yeteri kadar sergileyemediği bir gerçektir. Irak’tan Suriye’ye, Filistin’den Libya’ya, Kırım’dan Karabağ’a kadar nice can yakıcı meselede NATO kendisinden beklenen güçlü iradeyi ortaya koyamamıştır.
Brüksel’deki NATO Toplantısı, ittifakın küresel sınamalar karşısında daha etkin özellikle sorumluluklar üstlenmesine yönelik taleplerin arttığı bir atmosferde geçmiştir. İttifakın önümüzdeki 10 yıllık yol haritasını oluşturan NATO 2030 sürecini bu bakımdan önemli görüyoruz. Zirve boyunca gerçekleştirdiğimiz temaslarda NATO konseptinin askerî ve siyasi boyutlarıyla günümüz şartlarına ve beklentilerimize uygun şekilde geliştirilmesi gerektiğini muhataplarımızla paylaştık. Dayanışma ve beraberlik ruhuna vurgu yaparken ülkemizin terörle mücadele başta olmak üzere NATO’nun sorumluluk alanlarıyla ilgili önceliklerini de müttefiklerimizin dikkatine tekrar sunduk. Kimi NATO üyelerinin kapıldıklarını gördüğümüz iyi terörist-kötü terörist ayrımının ne kadar yanlış, tehlikeli ve çarpık bir anlayışı yansıttığını her vesileyle açıkça ifade ettik.
“DEAŞ’A KARŞI TEK GERÇEK VE NETİCE VERİCİ MÜCADELEYİ TÜRKİYE’NİN YAPTIĞINI HERKESE HATIRLATTIK”
Suriye’de bir dönem ittifakın en önemli sorunu olarak gösterilen DEAŞ’a karşı tek gerçek ve netice verici mücadeleyi Türkiye’nin yaptığını herkese hatırlattık. Bu çerçevede 9 bine yakın yabancı savaşçıyı sınır dışı ettiğimizi, 100 binden fazla kişiye de ülkemize giriş yasağı koyduğumuzu söyledik. Ülkemizin bu gayretine rağmen güney sınırlarımızda bir başka terör örgütü üzerinden tehlikeli bir yapı oluşturma çabalarına asla izin vermeyeceğimizi kararlılıkla hatırlattık.
Türkiye’nin kendi sınırları içinde ve sınırları ötesinde 9 milyonu bulan sığınmacıya sağladığı desteğin ve güvenliğin önemine işaret ederek bu konuda daha samimi ve güçlü katkı beklediğimizi anlattık.
Ayrıca, Kuzey Afrika, Doğu Akdeniz, Kafkasya gibi bölgelerde barışın, huzurun, istikrarın hâkim olması için aldığımız inisiyatifleri ve elde ettiğimiz başarıları müttefiklerimizin dikkatine tekrar getirdik. Bu zirvede bir kez daha görülmüştür ki Türkiye’siz bir NATO’nun bırakınız mevcut gücünü korumayı, varlığını sürdürmesi dahi oldukça güçtür. NATO’dan ve müttefiklerden her alanda ülkemizin bu önemine ve katkısına uygun bir yaklaşım beklediğimizin altını bir kez daha çiziyoruz.
Salgın süreci tıpkı Birleşmiş Milletler gibi NATO’nun da dünyadaki yeni gerçeklere uygun şekilde kendini geliştirmesi gerektiği tespitimizin haklılığını ispatlamıştır. Türkiye en çok desteğe ihtiyaç duyduğu dönemde yalnız bırakılmış olmasına rağmen NATO’nun küresel güvenliğin tesisi ve korunması hususundaki önemini kabul etmektedir. Bu anlayışla yükümlülüklerimizi yerine getirmeyi sürdürürken bir daha benzer sıkıntılar yaşanmaması hususundaki tespit ve tekliflerimizi her platformda tekrarlamayı sürdüreceğiz.
Ülke olarak kazandığımız her başarının, tespit ve tekliflerimizin diğer müttefikler tarafından daha dikkatle ve olumlu şekilde değerlendirilmesini sağladığını görüyoruz. İnşallah önümüzdeki dönemde hem ittifakla, hem de müttefiklerimizle daha yakın ve yapıcı bir iş birliği içinde olacağız. Yaptığımız tüm temaslarda bu anlayışın ipuçlarını müşahede ettik.
NATO ZİRVESİ MARJINDA İKİLİ GÖRÜŞMELER
Aziz milletim, NATO Zirvesi marjında çeşitli ülkelerin liderleriyle çok daha kapsamlı meseleleri ele aldığımız görüşmeler yaptık. Bu çerçevede 13 Haziran’da Litvanya Cumhurbaşkanı –tek tek hepsini de sayacağım- Sayın Nauseda ile Letonya Cumhurbaşkanı Sayın Levits’le, Macaristan Başbakanı Sayın Orban’la görüşmeler yaptım. Zirve günü olan 14 Haziran’da ise Fransa Cumhurbaşkanı Sayın Macron’la, Birleşik Krallık Başbakanı Sayın Johnson’la, Almanya Şansölyesi Sayın Merkel’le, İspanya Başbakanı Sayın Sanchez’le, Hollanda Başbakanı Sayın Rutte’yle, Yunanistan Başbakanı Sayın Miçotakis’le ve son olarak da Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Sayın Biden’la bir araya geldik. Ayrıca zirve sırasında pek çok ülke temsilcileriyle kısa süreli sohbet etme imkânı bulduk. Öncelikle bu görüşmelerin tamamının da taraflar bakımından olumlu ve yapıcı bir iklimde geçtiğini belirtmek isterim.
Bugüne kadar çeşitli gerilimler yaşadığımız kimi isimler başta olmak üzere bir araya geldiğimiz tüm liderlerle ülkelerimiz arasındaki ilişkilerin iş birliği alanları üzerinden gidilerek geliştirilmesi hususunda mutabık kaldık. Bilhassa Sayın Macron, Sayın Miçotakis ve Sayın Biden’la doğrudan temaslarımızı sıklaştırma kararı aldık. Bu sayede ülkelerimiz arasındaki yaşanacak muhtemel sorunları ve küresel gelişmeleri süratle görüşerek çözüm yollarını bulma kararlılıklarımızı karşılıklı olarak ifade ettik.
Sayın Biden’la yaptığımız görüşme, kendisiyle görece geldikten sonraki ilk yüz-yüze temasımız olması bakımından ayrıca önemliydi. Yaklaşık 17 yıllık bir geçmişimiz olan Sayın Biden’la bu defa Amerika Birleşik Devletleri Başkanı sıfatıyla ülkelerimiz arasındaki ilişkilerde yeni bir dönemi başlatmak üzere bir araya geldik. Bu görüşmede elbette ülkelerimiz arasındaki bilinen sorunları karşılıklı olarak ifade ederek karşılıklı pozisyonlarımızı tekrar ortaya koyduk. Ancak sadece bununla kalmadık, asıl bundan sonraki iş birliği alanlarımız hususunda kendisiyle çok daha kapsamlı ve verimli görüş alışverişinde bulunduk. Hem baş-başa, hem heyetlerarası görüşmelerimizde muhatabımızla Amerika ile üstesinden gelinemeyecek hiçbir meselemizin bulunmadığı, tam tersine iş birliği alanlarımızın çok daha geniş ve karlı olduğu üzerinde mutabık kaldık. Nitekim Sayın Biden da görüşme sonrası yaptığı açıklamalarda bu yöndeki değerlendirmelerini kamuoyuyla paylaştı.
“ÜLKEMİZİN HİÇBİR DEVLETLE KURDUĞU İLİŞKİ DİĞERLERİNİN ALTERNATİFİ DEĞİLDİR”
Amerika ile diyalog kanallarımızı her düzeyde güçlendirmek suretiyle Sayın Biden’la yakaladığımız bu güzel iklimi ülkelerimiz bakımından maksimum faydaya dönüştürmekte kararlıyız. Gerek ikili yaptığımız görüşme, gerek daha sonra heyetlerarası yapmış olduğumuz görüşmelerle bundan sonraki süreçte belirlediğimiz isimlerle önce kendileri bir araya gelsin, ardından da biz bir araya gelelim kararına vardık. Aramızdaki sorun başlıklarını ise karşılıklı hassasiyetlerimiz ve beklentilerimiz ekseninde zaman içinde çözüme kavuşturacağımıza inanıyoruz.
Türkiye’nin tek talebi; siyasi ve ekonomik her alandaki egemenlik haklarına saygı duyulması, sınırları içinde ve dışında terör örgütleriyle yürüttüğü mücadeleye destek verilmesidir. Bu şartla her ülkeyle olduğu gibi Amerika’yla da yakın müttefiklik ilişkileri kurmaya ve geliştirmeye hazırız.
Ülkemizin hiçbir devletle kurduğu ilişki diğerlerinin alternatifi değildir. Tam tersine iş birliği arayışlarımızın hepsini de kendimiz, muhataplarımız, bölgemiz ve tüm insanlık için birbirlerinin tamamlayıcısı olarak görüyoruz. Bu anlayışla Amerika Birleşik Devletleri’yle de olumlu ve yapıcı bir temelde yeni bir dönemin kapılarını araladığımıza inanıyoruz.
“ŞUŞA’YA GİDERKEN İŞGAL VE SAVAŞ DÖNEMİNİN YIKIMLARINI BİZZAT GÖRME İMKÂNI BULDUK”
Aziz milletim; NATO Zirvesinin yapıldığı Brüksel’den Azerbaycan’daki programlarımız için Salı günü sabaha yakın geç vakit de olsa Bakü’ye ulaştık. Birkaç saat sonra da Azerbaycan Cumhurbaşkanı gardaşım Aliyev’le birlikte işgalden kurtarılan Şuşa şehrine hareket ettik. Hem Brüksel’den birlikte geldiğimiz, hem de doğrudan Azerbaycan’a intikal etmiş olan heyet üyelerimizle birlikte karayoluyla Şuşa’ya giderken işgal ve savaş döneminin yıkımlarını, acılarını, sonuçlarını bizzat görme imkânı bulduk. Yaklaşık 30 yıl süren işgal döneminde Karabağ ve gasp edilen Azerbaycan topraklarına tek çivi çakılmadığı gibi, var olan mirasın da hoyratça tahrip edildiğini gördük. Her tarafın nasıl yıkıldığını, nasıl yakıldığını gördük. Ve bütün bunlarla beraber bunların kalkıp özellikle dünyaya, birinci derecede Batıya; gelin lütfen Karabağ’ı görün. Minsk Üçlüsünün özellikle buraları tekrar tekrar görmesi lazım, gelin görün. Kim nereleri 30 yılda ne hale getirmiş bunu görün. Altyapının ya hiç olmadığı ya da tümüyle bozulduğu, tarihi ve kültürel eserlerin, evlerin, hatta ağaçların yakılıp yıkıldığı bu güzel coğrafyayı yeniden ayağa kaldırma çalışmalarına da şahit olduk. Çoğu Türkiye menşeili firmaların 5-6 ay gibi kısa bir sürede bizim Karadeniz Bölgemize benzeyen zor bir coğrafyada başardıkları önemli işleri görünce ülkemiz adına gurur duyduk.
Yolların açılmaya, tünellerin yapılmaya başlandığı, şehir ve üretim altyapısının yeniden inşa edildiği bu bölgenin en geç bir yıl içinde tamamen yepyeni bir çehreye kavuşmuş olacağına inanıyorum. Ve Sayın İlham Aliyev’de bu kararlılığı gördüm, bu inancı gördüm ve bununla birlikte de inşallah bu bölgenin bir yıl içerisinde ayağa kalkacağına da şahit olacağız.
Bir kartal yuvası gibi yalçın kayaların üzerinde kurulu Şuşa’da Azerbaycanlı kardeşlerimizin azatlık sevincine biz de ortak olduk. Penahali Han devrinden kalma tarihi bölgedeki valilik binasındaki resmi görüşmelerimizi yaptık. Ardından Cıdır Düzü’nde hayranlık verici bir manzaranın eşliğinde Azerbaycanlı gençlerimizin sergiledikleri gösterileri izledik.
Şuşa, Karabağ savaşında en son kurtarılan, en çok mücadele verilen yerlerden biridir. Azerbaycan tarihine damga vurmuş pek çok sanat, kültür, bilim erbabı Şuşa’dan çıkmıştır. Hankendi’ne hâkim bir tepede yer alan Şuşa’daki yüzlerce tarihî eser bölgeye vurulan Türk mührünü kazımak için vandalca ortadan kaldırılmıştır.
“TÜRKİYE OLARAK BİZ DE ÜZERİMİZE DÜŞEN HER ŞEYİ YAPIYORUZ”
Şuşa’nın azatlığa kavuşması, Azerbaycan halkı için sadece bir toprak kazanımı olmanın ötesinde anlama sahiptir. İnşallah bu güzel şehir başta olmak üzere işgalden kurtarılan tüm Karabağ ve Azerbaycan topraklarının en kısa sürede mahmur edilerek bölgenin asıl kimliğine yeniden kavuşturulacağı günler yakındır. Şuşa’yla birlikte Fuzuli, Cebrail, Zengilan, Gubadlı, Laçin, Kelbecer, Ağdam, Hocavend şehirleri de aynı şekilde hızla mamur edilecektir.
Yıllarca vatan hasreti çeken Azerbaycanlı muhacir kardeşlerimizin en kısa sürede evlerine dönebilmeleri için Türkiye olarak biz de üzerimize düşen her şeyi yapıyoruz, yapmayı sürdüreceğiz. Karabağ’a yeniden hayat vermenin yanında, Azerbaycanlı kardeşlerimizin bir daha böyle felaketler yaşamaması için de bir millet 2 devlet ruhuna uygun şekilde tedbirlerimizi alıyoruz.
Gardaşım Aliyev’le birlikte imzaladığımız ve dünyaya ilan ettiğimiz Şuşa Beyannamesi’yle ilişkilerimizde yeni bir dönemi başlattık. Bu beyanname çerçevesinde pek çok anlaşmayı çok yakın zamanda Türkiye ve Azerbaycan olarak imza altına alacak, böylece kardeşliğimizin hukuki temelini daha da güçlendireceğiz.
Şuşa Başkonsolosluğu’muzun en kısa sürede açılmasından Zengezur Koridorunun bir an önce işlemeye başlamasına kadar gündemimizdeki her bir başlığı kararlılıkla ve hızla hayata geçireceğiz. Önümüzdeki aylarda ülkemizde gerçekleştireceğimiz Yüksek Düzeyli Stratejik İş Birliği Toplantısı’nda bu hususlarla ilgili somut adımların çoğunu atmayı planlıyoruz.
“AZERBAYCAN’IN YANINDA OLACAĞIMIZI TÜM DÜNYAYA BİR KEZ DAHA İLAN ETTİK”
Çarşamba günü de Azerbaycan Millî Meclisine misafir olduk. Zafer sevincini oradaki milletvekilleriyle birlikte adeta yeniden yaşadığımız bu ziyarette Azerbaycan’ın hep yanında olduğumuzu ve hep yanında olacağımızı tüm dünyaya bir kez daha ilan ettik. Karabağ zaferinin Azerbaycan ve bölge için ne anlama geldiği önümüzdeki yıllarda daha iyi anlaşılacaktır. Burası dünyayı kendi siyasi ve ekonomik hırslarının aracı haline getirenlerin oyunlarının kırıldığı inşallah yer olacaktır.
Bölgenin yeniden huzura ve istikrara kavuşmasından en çok faydayı sağlayacaklardan biri de şayet önüne çıkan fırsatı değerlendirebilirlerse Ermenistan olacaktır.
Aynı gün bölgede görev yapan askerlerimizden bir grupla bir araya gelerek sohbet ettik. Akşam da Türkiye-Galler maçını seyrettikten sonra Antalya’ya gitmek üzere Azerbaycan’dan ayrıldık. Orada geçirdiğimiz 2 gün boyunca Azerbaycanlı kardeşlerimizin bize olan samimi muhabbeti bizi ayrıca mutlu etti. İnşallah bu süreci hep birlikte Kafkaslarda yeni bir dönemin başlangıcı haline getireceğiz.
Aziz milletim; Perşembe günü Antalya’da 3’üncü defa Başkanlığını üstlendiğimiz Güneydoğu Avrupa İşbirliği Süreci’nin zirve toplantısını gerçekleştirdik. Güneydoğu Avrupa Bölgesinden 8 devlet ve hükûmet başkanıyla çeşitli düzeylerde 15 temsilcinin katıldığı bu zirve, örgütün 25. kuruluş yıl dönümü olması sebebiyle ayrıca anlamlıydı.
İşbirliği Süreci, bölgedeki 13 ülkenin tamamının aynı masa etrafında toplandığı yegâne oluşumdur. Kurulduğu günde beri bölgedeki siyasi sorunların diyalog yoluyla çözümü konusunda önemli bir misyon üstlenen bu yapının daha da geliştirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Türkiye’nin bölgenin barış ve istikrarına verdiği öneme uygun şekilde yürütülen projelere en kapsamlı desteği biz sağlıyoruz.
Belgrad-Saraybosna Otoyolundan göç ve salgın gibi pek çok ortak meselemizi zirve toplantılarında ele aldık.
Avrupa Birliği’nin genişleme sürecinde ortaya çıkardığı Batı Balkanlar kavramı ile Türkiye’nin bölgeden dışlanma girişimlerinin üye ülkeler tarafından benimsenmediğini memnuniyetle gördük. Üye ülkeler olarak aramızda bölgesel sahiplenme ve kapsayıcılık ilkeleri çerçevesinde çözemeyeceğimiz hiçbir sorununun bulunmadığı düşüncesiyle iş birliği ortamını geliştirmek için çalışıyoruz. Bu vesileyle, zirveye katılan tüm misafirlerimize teşekkür ediyorum.
ANTALYA DİPLOMASİ FORUMU
Cuma günü ise ülkemizin uluslararası alanda önemli bir markası hâline dönüştüreceğine inandığım Antalya Diplomasi Forumuna katıldık. Foruma salgının yol açtığı pek çok zorluğa rağmen oldukça üst düzey ve yoğun bir katılım oldu. Antalya’ya gelen 11 devlet ve hükûmet başkanı, 45 dışişleri bakanı ve bakan, 60’a yakın uluslararası örgüt temsilcisi, iş ve akademi dünyasıyla sivil toplum kuruluşlarından isimler 25 ayrı etkinlikte görüş alış verişinde bulundular. Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu başta olmak üzere, salgın dönemi başladıktan sonra gerçekleştirilen bu en kapsamlı uluslararası toplantının ülkemize ve Antalya’ya kazandırılmasında emeği geçen herkesi tebrik ediyorum.
Forumunun açılış konuşmasında dünyanın karşı karşıya bulunduğu sorunların büyüklüğü ve çeşitliliğinin uluslararası alanda dayanışma ve iş birliğinin önemini artırdığını ifade ettik. Salgın döneminde yaşananlar bu gerçeği bir kez daha gösterdi. İnsanlığın tamamını tehdit eden böylesine hayati bir krizde iş birliği yerine korumacı ve rekabetçi politikaların öne çıkmış olması üzerinde uzun uzun durulması düşünülmesi gereken bir çarpıklıktır.
Küresel, siyasi ve ekonomik sistemin yeniden yapılanma ihtiyacı bu süreçte tekrar gündeme gelmiştir. Türkiye olarak ‘dünya 5’ten büyüktür’ ifadesiyle uzun süredir dile getirdiğimiz yapısal dönüşüm tekliflerimizi burada bir kez daha ifade ettik.
Ülkemizle ilgili gündeme getirilen eksen tartışmalarının gerisinde ortaya koyduğumuz insan öncelikli diplomasi dili ve uygulamalarının kimi çevrelerde yol açtığı hazımsızlık vardır. Buna rağmen biz doğru bildiğimiz yolda ilerlemeyi, kendimiz, dostlarımız ve tüm insanlık için en hayırlı, en adil, en hakkaniyetli, en iyi olanı talep etmeyi sürdüreceğiz. Dünyanın en kadim devlet geleneğine, dolayısıyla da diplomasi kültürüne sahip ülkelerinden biri olarak, öncelik verdiğimiz coğrafyalarda kendimize yakışır şekilde mücadeleye devam edeceğiz.
Antalya Diplomasi Forumu’nun siyasetçileri, akademisyenleri, sivil toplum kuruluşlarını, iş dünyasını ve gençleri kucaklayan yapısıyla küresel sistemin istikametini belirlemede önemli rol oynayacağına inanıyorum.
Cumartesi günü de yine Antalya’da NG Phaselis Otelinin açılışına, -yaklaşık 1,5 milyar liralık maliyetle böyle bir açılışa- ardından Antalya İl Teşkilatımızın Genişletilmiş İl Divanı Toplantısı’na katıldık. Aynı gün akşam da gençlerimizle canlı bağlantı üzerinde keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
“TÜRKİYE, SALGIN DÖNEMİNİN PARLAYAN YILDIZI OLMUŞTUR”
Aziz milletim, salgında yaşanan gelişmeler ve bu çerçevede ülkemizin izlediği yol haritası Kabine gündemimizin yine ilk konusunu oluşturuyordu. Türkiye, sağlık hizmetlerinden gıda zincirinin devamlılığına, kamu güvenliğinden sosyal dayanışmaya kadar her alanda, salgın döneminin parlayan yıldızı olmuştur. Hükûmet olarak aldığımız tedbirlerden etkilenen her kesimin üzerindeki yükü hayata geçirdiğimiz destek ve teşvik paketleriyle azalttık. Kısıtlamaları üretim ve istihdam üzerinde olumsuz etki yapamayacak şekilde uyguladık.
Sanayi üretimimiz yükselişini düzenli olarak sürdürüyor. Nisan ayında bir önceki aya göre yüzde 12,5 olarak gerçekleşen yüksek teknoloji ürünleri üretimindeki artış ayrıca sevindiricidir. Milli teknoloji hamlesi vizyonuyla ülkemizi yüksek teknolojili ürünlerin pazarı değil üreticisi yapma yolunda adım adım ilerliyoruz. Bu gelişmelere paralel olarak, sanayi sektöründeki kayıtlı istihdam 4 milyon 700 bin sınırına dayanarak tüm zamanların en yüksek seviyesin ulaştı.
Tarımda yaşanan kuraklık sebebiyle ortaya çıkacak muhtemel sıkıntılara karşı tedbirlerimizi aldık, alıyoruz. Salgın ve kuraklık nedeniyle ortaya çıkan durumu istismar ederek hububat ile et, süt, yem fiyatlarını aşırı şekilde yükseltmeye çalışanlara da izin vermeyeceğiz, gerekli dersi vereceğiz. Toprak Mahsulleri Ofisi’mizi en etkin şekilde devreye sokarak uygun fiyatlı yem ham maddesi satışını Temmuz ayında başlatıyoruz.
Salgın döneminde işlerine ara vermek veya sınırlandırmak zorunda kalan esnaflarımızı kısa çalışma ödeneğinden kira ve ciro desteğine kadar pek çok yöntemle destekledik.
Diğerleriyle uyumlu şekilde turizm sektörüne verdiğimiz KDV desteğini de bir ay daha uzatıyoruz.
“YAPTIĞIMIZ AŞI SAYISI 43 MİLYON DOZA YAKLAŞMIŞTIR”
Aşılamada dünyanın önde gelen ülkeleri arasında yer aldık. Haziran ayıyla birlikte aşılamayı hızlandırarak Türkiye’nin bu cendereden bir an önce kurtulabilmesi için ne gerekiyorsa yaptık, yapacağız. Hamdolsun bu konuda oldukça iyi bir yere geldik. Bugün itibariyle yaptığımız aşı sayısı 43 milyon doza yaklaşmıştır. Son 1 haftada nüfusuna oranla dünyada en çok aşı yapan ülke konumundayız. Son olarak 30 yaşa kadar indirdiğimiz aşılama faaliyetlerini aynı hızla sürdüreceğiz. Hedefimiz, birkaç hafta içinde aşılamayı 18 yaş üzerindeki nüfusumuzun tamamına açmaktır. Böylece Türkiye’nin salgın krizini en az sıkıntıyla ve ilk atlatan ülkelerden biri olmasını sağlamak istiyoruz. Virüsün yeni varyantları sebebiyle dünyadaki sıkıntılar bir müddet daha devam edecek olsa da, Türkiye inşallah bu süreci de başarıyla geride bırakacaktır.
Biz birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize sahip çıktıkça Allah’ın izniyle üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir mesele yoktur.
Bilindiği gibi geçtiğimiz ayın sonunda yaptığımız son kabine toplantımızın ardından Haziran’la birlikte başlayacak yeni dönem uygulamalarını kamuoyuyla paylaşmıştık. Bugünkü toplantımızda da önümüzdeki dönemde uygulamaya geçireceğimiz kimi hususların istişaresini yaptık.
Bu çerçevede tamamı da 1 Temmuz itibarıyla başlamak üzere sokağa çıkma kısıtlamalarını tümüyle kaldırıyoruz. Müzikle ilgili sınırlamayı da daha ileri bir saat olan 24.00’e çekiyoruz. Kusura bakmasınlar, gece kimsenin kimseyi rahatsız etmeye hakkı yoktur. Şehirlerarası seyahat kısıtlamaları ile şehir içi toplu taşıma araçlarındaki sınırlamalar sona eriyor. Kamu kurum ve kuruluşlarında normal mesai düzenine geçiliyor.
Kamu ve özel sektördeki iş ve işlemlerin tamamında Sağlık Bakanlığının hazırladığı salgın yönetimi ve çalışma rehberlerine uyulması hassasiyetle takip edilecek. HES kodu uygulaması yaygınlaştırılarak sürdürülecektir. Konuyla ilgili diğer ayrıntılar İçişleri Bakanlığımızın genelgesinde yer alacak.
Tüm bu kararların ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Tabii bu güzel gelişmelerin devamı için milletçe tedbirlere uymayı sürdürmemiz gerekiyor.
Sırası gelen herkesin aşı olması hayati öneme sahiptir. Vatandaşlarımdan aşı konusundaki manipülasyonlara itibar etmemelerini, bu konuda bilim insanlarına kulak vermelerini istiyorum. Biz de aşımızı olarak bilim insanlarımıza olan güvenimizi gösterdik.
Yerli aşı çalışmalarında da birkaç ay içinde yaygın kullanıma geçebilecek seviyeye gelmeyi ümit ediyoruz. Temizlik, maske ve mesafe kurallarına riayet ederek bu musibetin üstesinden hep birlikte geleceğiz.
Bu vesileyle salgının başladığı tarihten bugüne kadar canla başla fedakârca göreve yapan sağlık çalışanlarımız ve güvenlik güçlerimiz başta olmak üzere herkese şahsım, milletim adına şükranlarımı sunuyorum. Bir kez daha hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Kalın sağlıcakla.”